Yeni bir çağa hazır mısınız? Dünyada yaşanan sarsıcı gelişmelerin nedeni anlaşılamıyor | Mehmet Fahri Sertkaya

akademi dergisi, Mehmet Fahri Sertkaya, bilim kurgu, nasa, Komplo teorileri, Titan, uydu, uzay araçları, jüpiter, satürn,

''Dünyada bundan sonra, neredeyse hiçbir şey, eskisi gibi olmayacak.''

Dünyanın önde gelen devletlerinin uluslar arası meselelerdeki kararlarında, temelden bir değişim gözleniyor. Çok yakında, özellikle Avrupa ülkelerinde baş gösterecek ve tarifi imkansız bir dizi büyük sorunu da peşinde getirecek olan temiz/içilebilir su sorunu, henüz bilinmeyen bir yolla aşılmış gibi görünüyor.
 
İçilebilir ve tarımsal alanda kullanılabilir su sorununu göz önünde bulundurarak dünyanın çeşitli meselelerine ve çeşitli bölgelerine bu temelde yaklaşan çok sayıda Avrupa ülkesinin, şu sıralarda sanki temiz su sorunu kalmamış gibi tavırlar/kararlar sergilediği gözlemleniyor.

Dünyanın çeşitli ülkelerinden çok sayıda saygın siyaset bilimcinin bile beklentilerini ve gelecek yorumlarını boşa düşüren, bu sahada yapılmış binlerce televizyon programını, yazılmış on binlerce kitabı ve makaleyi ve çeşitli devletler arasında üzeri örtülü şekilde yapılmış çok sayıda stratejik ve gizli anlaşmayı bir anda hiçe dönüştüren bu ani ve tarihi kırılma noktasına neyin sebep olduğu ve kendileri susuzluktan kırılmaktansa, dünyanın diğer bölgelerindeki halkların savaşlar, iç savaşlar, örtülü işgaller ve terör ile kırılmasını öngören ve isteyen bu batılı devletlerin bu rahatlığını neye borçlu olduğu henüz çözülebilmiş değil. 
 
İnternette çok sayıda komplo teorisi dolaşmaya başladı bile... Komplo teorisyeni olarak bilinen ama iddialarının üzerine geçen uzun yıllardan sonra, sarsıcı bazı iddialarında isabet ettikleri bilinen bazı meşhur kişiler, ağız birliği ile, havadan temiz su, gıda ve enerji elde etmeye yarayan teknolojilerde yeni ve dev gelişmelerin yaşandığını, dünyada bundan sonra, neredeyse hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını iddia ediyorlar.

"Seksen çeşit uzaylı var."

51. Bölge, Kanada, Kaç çeşit uzaylı var, Mars, Paul Hellyer, Roswell UFO kazası, Rusya, Satürn, Satürn'ün uyduları, Tall Whites, Uzayda hayat var mı?, Venüs, Videolar,


Eski Kanada Savunma Bakanı Paul Hellyer, geçtiğimiz cumartesi günü Rusya'da bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, 80 çeşit uzaylının olduğunu, çok uzun süredir bizimle birlikte yaşadıklarını ancak savaşçıl yanımızı ve çevreyi kirletme yönümüzü değiştirmediğimiz sürece de teknolojilerini bizimle paylaşmayacaklarını öne sürdü. 90 yaşındaki eski Bakan'ın söylediklerine göre, dünyamızda yaşayan uzaylılarla ilgili bilgiler şöyle:



- Uzaylılar genellikle Venüs, Mars gezegenleri ve Satürn'ün uydularından geliyor
- 80 çeşit uzaylı var. Ancak Dünya'ya binlerce yıldan bu yana 4 tür uzaylı geldi
- Bazı uzaylılar bize benziyor. Ancak bazıları ise bizim açımızdan bakarsak yaratığı andırıyor.
- "Tall Whites" olarak adlandırılan bir uzaylı türü ise Amerikan Hava Kuvvetleri'nin Nevada'daki üssünde çalışıyor. Ancak insan gibi görünüyor.
- Uzaylılar federasyonu davet edilmedikten sonra insanlarla iletişime geçmeyecekler.
- Uzaylılar federasyonu insanların Dünya'daki doğaya davranış biçiminden ötürü hayal kırıklığı içindeler.







İlk olarak uzaylılarla ilgili düşünlerini 2005 yılında aktaran Hellyer, binlerce yıldır bizimle birlikte yaşayan ve Dünya'mızı ziyaret eden uzaylıların savunma harcamalarına çok para harcayıp, evsiz ve yardıma muhtaç insanlara yardım etmememizi yadırgadığını iddia etti.


| Haber Türk





Uzay ve dünya dışı yaşam konularında birbirinden dikkat çekici yayınlar www.SpaceExplorer.TV sitemizde

Satürn'ün halkalarında dolaşan dev uzay gemileri ve 2 metre boyundaki pilotları

Ames Araştırma Merkezi, Gerçek UFO görüntüleri, NASA, Satürn, Satürn'de hayat var mı, Satürn'ün halkaları, Satürn'ün uyduları, Space Explorer, UFO, Uzayda hayat var mı?, Videolar,



Dr. Norman Bergrun, Havacılık Ulusal Dayanışma Komitesi'nde, önceki adı Ames Araştırma Merkezi olan, Ames Araştırma Laboratuarı mezunudur. Araştırmacı bilim adamı olarak NASA'da 12 yıl çalıştı.


Ames'te; uçak, füze ve roketlerin termal buz önleme kriterlerinin tasarımında ve istikrar yasalarının geliştirilmesinde öncülük etmiştir.

Lockheed Füze ve Uzay Şirketi'ne (şimdiki adıyla Lockheed Martin'e) katıldı. Burada Deniz Kuvvetleri Sualtı Lansmanı Füze Sistemi'nin planlanması ve uçuş testlerinin analizi konularında yöneticilik yapmıştır. Lockheed'te 13 yıl boyunca, özel uzay-uydu analizleri sorumluluğu olan kıdemli bilimadamı olarak görev yapmıştır.


Dr. Belgrun, NASA'nın Voyeger 1 ve 2 uzay araçları ile Satürn'ün halkalarını çektiği fotoğraflar üzerinde detaylı çalışmalar yaptı. Yaklaşık 2 metrelik Uzaylı pilotlar tarafından kontrol edilen devasa elektromanyetik araçların, halkalarda nasıl emisyonlar oluşturduğunu keşfetti.

(theviralpost, Tercüme: Özge Eryağcı / www.SpaceExplorer.TV)




Satürn halkalarında Hubble tarafından çekilen dev nesnelerden birinin kızılötesi fotoğrafı





Uzay ve dünya dışı yaşam konularında birbirinden dikkat çekici yayınlar www.SpaceExplorer.TV sitemizde


Philadelphia deneyi ile IŞINLANMA başarıldı mı?

ABD, Carl M. Allen, Carlos Miguel Allende, Elektonik kamuflaj, Galaksiler arası yolculuk, Görünmezlik, Işık hızı, Işıktan hızlı yolculuk, Işınlanma, Philadelphia deneyi, UFO, USS Eldridge,



Rainbow Projesi ( Philadelphia Experiment )



“YOK OLDU” ve 640 Km UZAKTA ORTAYA ÇIKTI


MOLEKÜL TRANSFERİ GERÇEKLEŞTİ Mİ?

PROJECT RAINBOW



28 Mart 1943 ; ABD’li bilim adamı Dr. Morris Jessup’ın, Einstein’ın birleşik alanlar kuramına dayanarak bir “ışınlama” deneyi yaptığı iddia edildi. ‘Philadelphia deneyi” adıyla bilinen ve askeri gizlilik içersinde gerçekleştirilen olayda, 104 mürettebatlı “USS Eldridge” adlı askeri gemi, tanıkların iddialarına göre Philadelphia deniz üssünde, yeşil bir sise bürünerek yavaş yavaş “kayboldu” ve kısa bir süre sonra 640 km. ötedeki Norfolk deniz üssünde ortaya çıktı.



Deney ile ilgili medyatik ciddi araştırmalar, 1980′de PHİLADELPHİA DENEYİ’ni perdeye getiren filme izin verildikten sonra başladı. Daha öncelerde, kamuoyuna göre olay sadece saçma bir söylentiydi. Charles Berlitz ve William Moore’un ortak yazdıkları kitap bir fantazi olarak kabul görmüştü. Ama deney ile ilgili kuşkular hala sürmektedir, nedeni anlamsız bir söylenti dahi olsa aşağıda okuyacağınız olaylar dizisi, şaşırtıcı, düşündürücü ve gerçekçidir.




Philadelphia Deneyi günümüz şartları gözönüne alındığında daha etkin ve düşündürücü bir iddiadır,olayda adı geçen bir avuç insandan geriye hemen hemen kimse kalmadığından kesin doğrulanma için ABD gizli arşivlerinin açıklanması gerekmektedir. Fakat, film için devlet tarafından zor izin verilmesi kuşku uyandırmakta ve dikkatleri yoğunlaştırmaktadır.Yaşamını Philadelphia Deneyi’ni araştırmaya adayan ve bir de “A'dan Z’ye Philadelphia Deneyi” adlı kitabı yazan Alfred Bielek bize tüm olanları anlatırken, “neredeyse delirme noktasına geldiğini söylüyordu;Philadelphia Deneyi tasarlanırken amaç çok güçlü bir elektromanyetik alanın sağlanarak gemilerin görünmez olmaları ve bu sayede top mermilerinden ve denizaltıların atacakları torpitolardan korunmasıydı. Hatta daha sonra, görünmezlik alanını bir benzerinin denizde değil, havada oluşturarak önemli üslerin görünmesinin engellenmesi de düşünülmüştü.


“EVRENSEL ZAMAN SAATİ”

Deneyin resmi ve bilimsel adı “PROJECT RAİNBOW” (Gökkuşağı Projesi)idi. Gökkuşağı Projesi, iddialara göre II.Dünya Savaşı sırasında küçük destroyer tipi bir savaş gemisinin başından geçti.Olayın yeri Philadelphia Deniz Üssü’ydü amaç ise gemiyi düşmanın fark etmemesi için görünmez yapmaktı.Projeye göre, fikir orjinaldi ve düşman radarları hiç fark etmeden gemi istenilen yerde birden ortaya çıkacaktı.Bilimsel tanımın adı; OPTİKAL GÖRÜNMEZLİKTİ; özel bir sistemle veya jeneratörle oluşturulan çok güçlü manyetik bir alan gemiyi saracak, ışınları veya radar dalgalarını büker yada kırarken gemi görünmez olacaktı. Düşüncesi dahi bir mucizeye benziyordu ve iddialara göre de Gökkuşağı Projesi başarılı olmuştu. Yani gemi fiziksel olarak kaybolmuş ve tekrar geri dönmüştü. Tanıklara göre geminin üzerini bir pelerin gibi saran manyatik alan görevini yapmıştı. Fakat ana hedef geminin kaybolduğu yerde değil, bir başka yerde ortaya çıkmasını sağlayabilmekti yani daha yaygın bir deyimle “ışınlama” yapılmalıydı.



U.S.S. Eldridge


Philadelphia Deneyi’nin temelinde düşünce olarak Albert Einstein’ın ”Çekim ve Elektriklenmede Birleşik Alan Kuramı” vardır. Bu teori bu konuyla ilgili kişilerce “Elektronik kamuflaj” olarak tasarlandı.Einstein, bu teorisi 1925-27 arasında Almanya’da bir bilim dergisinde yayınlandı.Fakat Einstein, bu teoriyi daha denememiş ve daha tam anlamıyla geliştirmemişti.O zamanlardaki amaç, çok güçlü elektromanyetik alanın yapılarak gemilerin görünmez olmaları ve düşman kuvvetlerine karşı korunmasıydı. Hatta bu olayı havada oluşturarak üslerin görünmesinin engellenmesi de düşünülmüştü. Bu deneyin çalışmaları 1930 yıllarda “Project Rainbow” ismiyle başlatıldı. Başlatıldığı yer ise Chicago Üniversitesidir. 1 yıl sonra da bu çalışma Princeton Üniversitesinde devam ettirildi. Bazı bilim adamları bu projede zaman zaman yer aldılar. Bunlar EinsteinDr. Johnvon Neumann ve Dr. Nikola Tesla’dır.

Dr. Alfred Bielek her 10 yılda bir Ağustosun 12′sinde manyetik enerji alanının tekrar oluştuğunu öne sürüyordu. 1943′ten sonra 1963 ve 1983′te aynı olay olmuştu. sebebi ise “Senkronizasyondu” Enerji alanları tekrar toplanıyor, dalgalanarak ortaya çıkıyordu, fakat bu alanlar karmaşıktı. Neumann, 1986′da ölen Bielek’in anılarından yazdığına göre bu olayları doğrulamıştı. İfadesi teyp bantlarında vardı. Oluşturulan büyük enerji, doğru açıda sekronize edilirken birden kontrol dışına çıkmış ve “Yönsüz dalgalar’a” dönüşmüştü. Bunun sonucunda ortaya alışılmadık etkiler çıkmaya başlamıştı. Senkronize dalgalar zamanı büküyor ve etkiliyordu. Bir diğer ilginç yaklaşım, Wisconsin Üniversitesi Matematik Profesörü olan Henry Levenson’dan gelmişti. Bu fikre göre zamanın, merkezi bir alanın çevresinde yoğunlaştığını ve bir “Zaman Saati” oluşturarak, tüm varoluşun gerçekleştiği ve gerçekleşeceği şifrelerle çalıştığını söylüyordu; Dediğine göre “Şifrelerin içinde yaşayan herşey vardır, dünyadaki bütün maddesel varoluş dünya saat ve zamanına göredir; dünya, Güneş saatine göre, Güneşde galaktik saate göre ayarlıdır. Eğer zaman kilidi yüksek ve güçlü bir enerji alanı ile bozulursa, ortaya çeşitli zaman ve mekan dengesizlikleri çıkar. Taki zaman yeniden kendini tamir edip yeniden dengesini bulan dek”

BİLİM ADAMI DR. MORRİS K. JESSUP’UN ESRARENGİZ ÖLÜMÜ

Olaylar 1943 yılı haziran ayında başladı. Geminin adı USS Eldridge’di, DE 173 bir koruma destroyeri olarak sınıflandırılmıştı. Bir görgü şahidine göre,75 KVA gücündeki iki dev jeneratör geminin ön top taretlerinin altına monte edildi, buradan geminin güvertesine 4 manyetik ışın yayılacaktı. 3 RF vericisi ( Herbiri iki megavat CW gücündeydi ve onlarda güverteye monte edilmişti.),3000 adet 6L6 güç artırıcı tüp, iki jeneratörün oluşturduğu gücü yayacaklardı, özel senkronizasyon ve modülasyon devreleriyle diğer ekipman, oluşan kütlesel elektromanyetik alanları kullanılırlığa indirgerken, kırılmış ışınlar ve radyo dalgaları gemiyi saracak ve sonuçta gemi düşman gözlemcileri için görünmez olacaktı. USS Eldridge adlı destroyer, Philadelphia Deniz üssü’nün önünde biraz açıkta duruyordu, gözlem gemisi olarak da SS Andrew Furuseth isimli bir şilep seçilmişti.İşte iddialara göre Philadelphia Deneyinin ortaya çıkmasını sağlayan insan bu geminin personelinden bir gemicidir. Bu kişi Carl M. Allen imzasıyla, 1950 yılında Dr. Morris K. Jessup’a garip mektuplar gönderdi ama zarfın üzerindeki isim Carlos Miguel Allende’ydi,Mektupta yazılanlara göre Allende veya Allen, olayları baştan sona seyretmiş gibiydi. Jessup adres olarak verilen posta kutusuna mektup yazarak ayrıntı istedi ve bir mektup daha geldi; bu Allen, anlattıklarını kanıtlamak için hipnoz, sodyum pentatol ( bilinci uyuşturarak iradeyi kran doğruyu söyleten bir ilaç )ve teyp kaydı istiyor,olayın etkin bir biçimde açıklanması halinde insanların böyle bir nakil sistemiyle yıldızlara dahi gidebileceğini yazıyordu.

Jessup ise bu kişinin tanıklık iddialarından en azından bir tanesinin doğru olabileceğini söylüyordu.Aslında Jessup, matematikçi ve gök bilimciydi.Astro-fizik alanındaki
çalışmaları nedeniyle Felsefe Doktoru ünvanını almıştı. İnkalar ve Mayalar’la ilgili çalışmalar yaptı. Bermuda üçgeni ve UFO konularında tezler yayınladı. İkinci mektuptan sonra Jessup, Deniz Kuvvetleri’nden bir davet aldı. Deniz Kuvvetleri Araştırma Bürosu’na gittiğinde eline bir kitap verildi ve kitap kendi yazdığı kitaptı, bir yıl önce Büro’ya postayla yollamıştı.”THE CASE FOR THE UFO” adlı kitap taslağını Deniz Kuvvetleri’nden Amiral N. Furt’a yollamıştı ama Amiral haberinin olmadığını söylüyordu.




Kitabın sayfaları üç değişik yazıyla yazılmış ve notlar alınmıştı,Dr. Jessup yazılardan birisinin Alle’nin yazısının aynı olduğunu fark etti.Notlar sanki dünya dışı birisinin gözlemi olarak yazılmış gibiydi, binlerce yıl önceki uygarlıklardan söz ediliyor, dünyaya gelen uzay araçları tarif ediliyordu, sonunda ise Güç alanlarından, bir maddenin nasıl kaybolup, nasıl ortaya çıkarılabileceği ve 1943′te philadelphia’da yapılan deneyden söz ediliyordu. Normalde, saçma olarak tanımlanması gereken bu kitap, nedense ABD Hükümeti tarafından Pentagon’da üst düzey belli yetkililere özel olarak dağıtıldı.Carlos Miguel Allende veya Carl Meredith Allen yani Dr. Jessup’a mektup yazıp,deneyi anlatan kişi kimdi? Neden mektubu yazdıktan sonra kayboldu ve öyküsünü neden basına yollamadı? ABD Hükümeti, Jessup’un üzerinde notlar bulunan kitabıyla neden bu kadar ilgilendi?1959 Nisan’ında Jessup, arkadaşı doktor Mason Valentine’i arayarak Deney ile ilgili kesin sonuçlara ulaştığını anlatarak ertesi gün buluşmalarını istedi, 20 Nisan akşamı yemekte buluşacaklardı ama bu yemek gerçekleşemedi.


Buluşacakları gece, Miami’de Hammock Parkı’nda Dr.Morris K. Jessup, arabasında ölü bulundu, polis raporlarına göre arabasında egzoz gazıyla intihar etmişti ve söz konusu notlar ortada yoktu. Arkadaşları Jessup’un asla intihar edecek biri olmadığını söylediler,Valentine ise Jessup’un hastaneye götürüldüğünde hala sağ olduğunu öğrendiğini iddia etti fakat bunlardan bir sonuç çıkmadı ve olay kapandı. Acaba öyle miydi? Jessup’un Philadelphia Deneyi ile ilgili çalışmalarına ne olmuştu? Bu çalışmalar kimleri, neden rahatsız etmişti? Bu gizem hala çözülmüş değil. Yoksa böyle bir oyunla Jessup kendisine mektup yazan kişi Allen tarafından veya başka güçlerle intihar süsü verilerek notlarıyla birlikte bir yere mi götürülmüştü?

DENEY BAŞLIYOR

Tanığa göre, deney 22 Haziran 1943′te sabah saat 09.00′ da jeneratörlere güç verilerek başlatıldı. Manyetik alan oluşuyordu; sonra yeşilimsi bir sis gemiyi örtmeye başladı ve USS Eldridge kayboluyordu; Olayın tanığı şöyle devam ediyor;

”Bir an sadece geminin çıpasını görebildim, sonra oda kayboldu, ortada artık ne sis ne USS Eldridge vardı; bomboş denize bakıyorduk, bizim gemide bulunan üst rütbeli subaylar ve bilim adamları korku, dehşet ve heyecan içinde nefeslerini tutarak bu inanılması güç başarılarını seyrediyorlardı. Gemi ve mürettebatı hem radarda hem de gözlerimizin önünde yok olmuştu. Her şey planlandığı gibi yürüyordu, 15 dk. sonra emir verildi ve jeneratörlerin şalteri kapatıldı. Önce hiç bir şey olmadı, arkasından yeşil sis tekrar ortaya çıktı ve USS Eldridge yeniden görünmeye ve ortaya çıkmaya başladı ama gemi nereye gitmiş ve nereden geliyordu?

Sis azalırken, bir şeylerin tuhaf gittiğini hissediyorduk. Hemen gemiye yanaştık, ilk önce mürettebatın çoğunun geminin yanından sarkıp kustuklarını gördük, diğerleri ise geminin güvertesinde şaşkın şaşkın dolaşıyorlardı, sanki hiç birinin bilinci yerinde değildi. Yetkili ekipler gemiye girerek bütün mürettebatı kısa süre içerisinde uzaklaştırdılar ve yerlerine hazır bekletilen yeni bir mürettebat aldı. Bir iki gün sonra, yeni bir deneye daha karar verildi. Gemi istenilen radar görünmezliğine ulaşmıştı, donanım değiştirildi ve 28 Ekim 1943′te deney yine aynı gemide tekrarlandı. Jeneratörler çalışmaya başladıktan hemen sonra Destroyer hemen hemen görünmezlik çizgisine ulaşmıştı, sadece burnu ve arkası görülüyor, arada ise bazı çizgiler belli belirsiz seçiliyordu. Sonra sadece su üzerinde tekne boyunda bir çizgi kaldı. Bir iki dakika sonra mavi bir ışık parladı ve o çizgi de yok oldu. Şimdi gemi tamamen yok olmuştu. Bir kaç dakika sonra millerce uzakta Norfolk’ta ortaya çıktı. Göründükten biraz sonra bilinmeyen bir nedenle yine kayboldu ve Philadelphia’da tekrar ortaya çıktı. Bu kez durum çok ciddiydi, tüm mürettebatın başı beladaydı.

Bazıları yok oldu ve bir daha geri dönmediler. Bu olayın en korkunç bölümü ise beş tane denizcinin geminin eriyen ve sonra yine katılaşan metal levhalarının içinde kalmalarıydı. Bu çok feci bir durumdu. Denizcilerin birisi kurtuldu fakat bir daha eski haline dönemedi. Aklını tamamen yitirmişti ama yapacak hiçbir şey yoktu. Bazılarının psişik yetenekleri gelişmişti, sokakta yürürken kaybolan ve yine ortaya çıkan insanlar vardı. Manyetik alanın içinde kalan mürettebattan kaybolanlar ancak birisinin yüzüne ve eline dokunulmasıyla görünür hale geliyorlardı, yani dokunmanın giysinin olmadığı bir yere yapılması gerekiyordu. “Donma” adı verilen bu olay saatlerce, günlerce sürebiliyordu, hatta bir tayfa tam altı ay donmustu ve altı ay sonra kurtarılabilindi."

Elektronik kamuflaj başladıktan sonra geminin ve mürettebatının bütünüyle kaybolup, çok uzak bir yerde ortaya çıkıp ve sonra yeniden geri dönmesine neden olan neydi? diyor olayın tanığı.Philadelphia deneyi hakkında ”gemi” nasıl Norfolk’a gitti? Neden yine Philadelphia’da bir yere gitmedi? Levenson’un “Zaman Kilitleri”mi neden olmuştu?


Philadelphia Experiment (Philadelphia Deneyi) filminden ilgi çekici bir sahne

Biz bir zaman dizisi içerisinde yaşıyoruz her hareketimizde bir an geçiyor ve zamanı olmadan süregelen uzayla çevriliyiz. Uzay-Zaman içinde bir yerde, bir an için var olduğumuzda, oluşan zaman karesi yani o anın resmi, lokal uzay / mekan koşulları gereğince yakalanır ve dünyadan çıkarak güneş sistemine yayılır ama uzaya gitmez ve Güneş sisteminin çevresinde yörüngeye girer. Bu “Işınlanma” gibidir.Yani her hareketimizin bir resmi çekilip, uzaydaki albümde yerini almıştır.Bu sonsuz zaman resimleri veya dilimleri Yaradılıştan beri vardır.Yani dünya zamanı içinde değilde,uzay zamanı içinde geri dönüp tüm resimleri görebiliriz.Bu oluşumun diğer koşulu bugünün emilme özelliğidir,içinde bulunduğumuz an bir balon gibi şişerek holografik bir görüntü oluşturur; bu tekbir anlık resimlerin biriktiği bir alandır ve özel bir uzay alanındadır. Yani o alanda bu an geçmişdeki tüm anlar vardır; işte USS Eldridge’nin Norfolk’ta ortaya çıkmasının nedeni geçmişinde orada bulunmasıdır; çarpılan uzay-zaman alanında geminin geçmişte orada bulunduğu anı resmi ortaya çıkmış ve gemi görünmüştür.Yani o anda hem Philadelphia’da hemde Norfolk’tadır.Eğer zaman alanını yeterince bozabilirsek,bir yerde görünebilir,dünya-zamanda değil, uzay-zamanda yer değiştirmiştir. Sebebi daha önce oradaydı.Eğer olay sırasında ve transfer tamamlanmadan önce birisi enerjiyi durdursaydı, madde parçacıkları ışınlanarak emilecek kaynağına doğru yani geriye vakumlanarak bu andaki orjinal yerine dönecekti. İki tane balon düşünün;birisinin içinde Philadelphia’da USS Eldridge bulunsun; Diğer balon ise Norfolk’ta ama içi boş;Bu boş balonda madde olmayan holodrafik görüntü beliriyor ve bu görüntü geçmişte bir yerde olan uzaysal bir imaj.Geçmişteki her zaman resmi bir holografik bir imaj balonu olarak vardır,Bunu bir çizgi filmin kareleri olarakta düşünebilirsiniz. Bu resim dizisi her varolan her şey için oluşmaktadır. Eğer biz Philadelphiya’da bulunan USS Eldridge’nin kendisinin bulunduğu dolu balonu sıkıştırırsak,Norfolk’daki boş balona giden maddi bir bağlantı koridoru yada madde tüpü oluştururuz.Yani imaj gemiye doğru…

Bu noktada, kaynağın dörtte biri boş, hedefin dörtte üçü doludur, işte tam bu anda birisi balonu sıkıştırmayı durdurursa ne olur? Işınlanmış madde dalgalar halinde geri dönerek orjinal uzaysal alanına geri döner yine vakum yaparak balonunu doldurur. Basınç yani sıkıştırma enerjisi “Yüksek şiddette titreşen manyetik alanlar” transferden önce serbest kalmıştır. Sonuç dalgaları dev bozucu veya distortional etkiler yaratarak kütleyi alanında hacimsiz bırakırlar. Canlı organizmaların kayıt alanındaki etkileri kağıt gibi incedir, dalga yerini alırken tüm dalgaların kaydı sırasında kurbanlar hayalet kayıtlara dönüşürler. Bu bio-plazmik alanın bozulması ciddi fiziksel sorunlara yol açabilir; Bu olasılık öldürücü ve şaşırtıcıdır ama yapacak bir şey olamaz,Eğer amaç görünmezlikse, çeşitli tanım ve yorumlar getirebilir. Ama niçin gemi suya batmamış ve ya karada bir kentin ortasında belirmemiştir sorusunun cevabı yukardadır, zira geçmişin resimlerinde bunlar yoktur. Ve negatif sonuçlara göründüğü kadar bakılırsa, deneyde yanlış giden birşeyler vardır.Ama bunlar nelerdir?

Philadelphia Deneyi bu bilimsel anlatımlardan sonra bugün 1943′te olduğundan daha güncel.Yeni kaynaklardan yeni ayrıntılar öğrenilmekte ,başka bir iddiaya göre projede görev alanların beyni yıkanarak, gördüklerini unutmaları sağlanmıştı. Fakat yıllar sonra anılar geri gelmeye başladığı için yaşayan tanıklar konuşmaya başladılar. Bielek bu yeni iddialardan kitabında söz ediyor.

Philadelphia deneyi ile ilgili bazı sorular:



Philadelphia Deneyi, 1943 yılında gerçekten USS Eldridge adlı bir destroyerde veya başka gemide mi yapıldı? Bu gemiye ne oldu?



Gerçekten göz açıp kapanıncaya kadar koca bir destroyer 640 km uzağa gidip geldi mi?

Her iki deneyde yer alan mürettebata ne oldu? Şimdi neredeler ve 54 yıl sonra hala yaşayanlar var mı?



İçlerinden hiçbirisi ortaya çıkıp, olayı neden anlatmadı?

Nasıl oldu da ABD Deniz Kuvvetleri, böylesine önemli bilimsel adımı 50 yıl saklayabildi?
Böylesine korkunç bir sonuca ulaşan bu teknoloji nasıl bir şeydi?
Einstein’in “Birleşik Alan Kuramı” gerçek miydi?
Peki bu kuram geliştirilip, tamamlanmış mıydı?
Bu gün Philadelphia Deneyi ile ilgili dosyalar hangi kapalı kapının ardında saklanıyor?

Dr. Valentine, Charles Berlitz’le yaptığı röpörtajda şöyle diyordu; 

"Bence Philadelphia Deneyi bilinen ve alışılmış yollarla açıklanamaz. Bazı bilim adamları atomun temel yapısının, madde parçacıklarından değil, elektromanyetik alanlardan oluştuğu görüşündeler. Bu çok karmaşık enerji alanlarının birbirlerini etkilemesi olayıdır. Eğer böyle bir evrenin içinde maddenin katlı fazları bulunmasaydı, şaşılırdı. Bu fazların birisinden birisine geçilmesi bir yaşamdan ötekine geçmeye benzer. Boyutlar arası değişmedir yani dünyalar içinde dünyalar olabilir. Manyetik alanların karıştırıcı olarak değişimler yaratabileceğinden kuşkulanılıyordu. Maksatlı olarak, olağan dışı manyetik koşullar yaratılması hem fiziksel, hemde yaşamsal olarak maddenin fazını değiştirebilir. Bu durumda da, bağımsız bir varlık olmayan ama içinde bulunduğumuz yaşama benzer belirli bir madde / zaman / enerji boyutunun bir parçası olan zaman faktörünü’de çarpıklaştırır. Kısacası deney olasıdır."

Berlitz’e göre Philadelphia deneyi’nin yapılıp yapılmadığı belli değildir ve şu an için kanıtlanamaz ama kavram olarak geçerlidir.Çünkü Einstein’ın ”Birleşik Alan Kuramı” tarafından desteklenmektedir.Eğer deney yapıldıysa, söylentilerin ardındaki gerçek tanıklar susmaktadırlar ve belkide Türkiye’de de yayınlanan ”Yok Oldu”( Thin Air) kitabında anlatıldığı gibi çıldıran ve inanılmaz değişimler gösteren mürettebatın çoğu ölmüş veya gizli bir yerde ölümü beklemektedir. Ve belkide bir gün üzerinde ”çok gizli” yazılı bir dosyanın açılma zamanı gelecek karanlıklar aydınlanacaktır.

Gökkuşağı Projesi/ Project Rainbow



Amerikan donanmasına ait, USS Eldridge adlı 1240 tonluk bu gemi, 1951′de Yunan donanmasına katılana kadarki hizmet yaşamında ilginç bir deneyim yaşadı.



1943 kışında, USS Eldridge, dünya savaşında başarı kazanmak için çeşitli yöntemler geliştirmeye çalışan donanma tarafından Gökkuşağı Projesi adı verilen teknik bir deneye maruz bıraklıldı.


Philadelphia Deneyi olarak ta bilinen bu deneyde gemi, elektromanyetik alan üreten bir düzenekle çevriliyor ve güçlü jeneratörlerden verilen akımla bu manyetik alan içinde etki altına alınıyor.



Resmi açıklamaya göre amaç, geminin olağan manyetik alanını yok ederek elektromanyetik tetikleme ile çalışan mayınlardan etkilenmesini önlemek.



Resmi olmayan iddialara göre asıl amaç, radarda görünmezlik hatta optik görünmezlik sağlayacak şekilde bir manyetik alan yaratmak ve geminin yansıttığı ışığı eğmek.



          Philadelphia Experiment (Philadelphia Deneyi) filminin fragmanı





***


Philadelphia deneyi ve USS Edridge hakkında bir belgesel






Uzay ve dünya dışı yaşam konularında birbirinden dikkat çekici yayınlar www.SpaceExplorer.TV sitemizde

"Penceresiz UFO'lar nasıl uçuyorlar?" sorusuna bir cevap bulundu: Artık penceresiz uçaklar yapıyorlar.

Ali Kocaer, Gizlenen gerçekler, Mars, Merih, Merih'e nasıl kaçırıldım, Müslüman uzaylılar, UFO, UFO'lar gerçek mi?, Uzayda hayat var mı?, Uçan Küre, Videolar,


Mars’a kaçırıldığını iddia eden Emekli Binbaşı Ali Kocaer’in, kendisini kaçıran UFO’nun içinde gördüğünü iddia ettiği ve 1966'da kaleme aldığı teknoloji, günümüzde gerçek oldu. Penceresiz vasıtalar... Penceresiz binalar, daireler...  (Ali Kocaer'in iddiaları hakkında bilginiz yoksa, önce şurayı inceleyin!)



***
PENCERESİZ PENCERELER
Her sene Dünya’da havayolu ulaşımı için 832 bin litre yakıt kullanılıyor ve 700 milyon ton karbon dioksit çevreye salınıyor. Tüm havacılık endüstrisinin çalışmaları uçakların yaktığı yakıtları azaltmanın ve yolculukların daha keyifli hale getirmenin yollarını bulmak üzerine birleşmekte. Şimdi size bahsedeceğimiz bu konsept uçak tasarımı uçakların yakıt tüketimini dolayısıyla bilet fiyatlarını azaltıyor hem de gökyüzüyle iç içe bir uçuş deneyimi yaşatıyor.


Bazı kişilere oldukça korkutucu gözükse de oldukça dikkat çekici bir tasarıma sahip olan penceresiz uçakların 10 yıl içinde kullanılabilir hale gelmesi planlanıyor. Öncelikle şunu belirtelim bu uçaklarda pencere yok ancak hava ile direk etkileşime de geçilmiyor. Araştırmacılar uçağın ağırlığını ve yakıt tüketimini azaltmak için uçaktaki ağır pencereleri ve kabin duvarlarını kaldırarak bunların yerine hafif, kırılmaz, tam uzunlukta akıllı ekranlar yerleştirmişler. Bu inovatif tasarımın arkasındaki Centre for Process Innovation şirketi, bu tasarım sayesinde uçakların yakıt harcamalarının yüzde 80 oranında azalacağını iddia ediyor.
Bu akıllı ekranlar tabii ki sadece yakıt tüketimini azaltmaya yaramayacak, yolculara da unutulmaz deneyimler yaşatacak. Akıllı ekranların dış yüzeyinde yani uçağın dışında bulunan kameralar ile yolculuk esnasında dış ortam interaktif şekilde görüntülenebilecek. Yolcular isterlerse bu ekranlar ile internete bağlanabilecek ve görmek istedikleri başka şeyleri görüntüleyebilecekler. OLED ekran teknolojisi ile geliştirilen bu ekranlar oldukça az enerji harcıyorlar ve diğer ekran tiplerine göre daha ince ve sağlamlar.
Oldukça sıradışı bir hava yolculuğu deneyimi yaşatabilecek bu penceresiz uçaklar 10 yıl içinde kullanılabilir hale gelebilecek mi merakla bekliyor olacağız.







Uzay ve dünya dışı yaşam konularında birbirinden dikkat çekici yayınlar www.SpaceExplorer.TV sitemizde